;
Arama

Ferragamo’nun Son Kreasyonu

Moda imparatoru Massimo Ferragamo’nun Toskana’daki golf kulübü, süper lüks oteli ve şaraphanesinden izlenimler…

01 Ekim 2024, 04:46 ÖS GÜNCELLENDİ
Ferragamo’nun Son Kreasyonu

Toskana’nın bağları ve şarapları sayesinde dünyaca tanınan ünlü dağ köyü Montalcino’ya daha önce de gitmiş ama hiç bu kadar yeşillik içinden geçmemiştim. Yılankavi yolları tırmana tırmana çıktığımız tepe, kesif bir ormanlıktı. Bir ara yeşilin tonu değişti; ormanların içinde dev ve bakımlı çimenlikler belirdi. “İşte burası…” dedi mihmandarımız. “Ünlü modacı Ferragamo’nun dev arazisi 18 delikli bu golf sahasıyla başlıyor ve tepeler boyu devam ediyor.”

UNESCO Dünya Mirası listesindeki Val d’Orcia Doğa Parkı içinde bulunan arazi tam beş bin dönümdü. Ve sadece İtalya’nın tek özel golf kulübünü değil ünlü Brunello di Montalcino şarabını üreten bağları, Rosewood zincirine bağlı bir kır otelini ve ona bağlı villaları da kapsıyordu. Virajlardan zorlu bir tırmanışı göze alamayanlar -ya da vakti nakit olanlar- için helikopter pisti dahi ihmal edilmemişti.

Deneyimli turizmci Ahmet Aykut’un Paris’teki Signature Française acentesi tarafından düzenlenen “Gusto Gezisi”nde Türk şarapseverlerle birlikte ziyaret ettiğimiz Castiglion del Bosco, “Orman Kalesi” anlamına geliyordu ve ünlü modacı Salvatore Ferragamo’nun küçük oğlu Massimo ile eşi Chiara Ferragamo tarafından kurulmuştu. İçinde Borgo köyü ile ortaçağdan kalma kilisesi de bulunan arazi, adını köyün 900 yıllık kalesinin kalıntılarından alıyordu. Ferragamo buraya ilk kez 2003’te soğuk ama güneşli bir mart sabahı gelmiş ve vadinin manzarasından çok etkilenmişti. “35 yıldır New York’ta yaşıyordum ve İtalya’da bu kadar güzel bir köşenin hâlâ kalabilmiş olmasına inanamadım. Resmen ilk görüşte âşık oldum” diyordu.

Doğrusu biz de aynı biçimde ilk görüşte buraya vurulduk ancak tutkumuz golf değil gastronomi olduğundan yeşil çayırlarda gezinmek yerine doğrudan şaraphaneye geçtik. Mahzen fıçılarla dopdoluydu ve aralarında son yılların modası amforalar göze çarpıyordu. Fransızların başlattığı bu “öze dönüş” akımı buraya kadar gelmiş, şarapların bir kısmı hiç fıçıya konmadan amforalarda dinlenmeye alınmıştı.

Mahzenden çıktığımız tadım holü ise yuvarlak bir salondu, adeta bir kütüphaneydi. Uzaktan kitap raflarını andıran ahşap bölmelere yaklaşınca kafeslerle kaplı olduklarını ve üzerlerinde isimler yazıldığını gördük. Şaraphane elemanı, gururlu bir ifadeyle “Burası şarap kulübü üyelerimizin kavı… Gördüğünüz kabinler de üyelerin şaraplarını sakladıkları bölmeler” dedi. “Ünlü üyeler var mı?” diye sıkıştırdığımızda ise “Justin Timberlake de aralarında, sadece onu söyleyebilirim” cevabını verdi.

Tadımdan sonra otele geçtik ve Avrupa sosyetesinin düğünler için tercih ettiği manzaralı terasta biraz dolaştık. ABD Eski Başkanı Barack Obama’nın da hayranı olduğu sonsuzluk havuzu henüz açılmamıştı ama onun da vadiye bakan manzarası etkileyiciydi. Michelin yıldızlı Ristorante Campo del Drago öğlen için ağır olduğundan kendi bostanının ürünlerini sunan rahat atmosferli Osteria la Canonica’ya geçtik, önerdikleri hafif mönüyü seçip dört farklı sebzeyle çeşnilendirilmiş dört renkli rizotto ile damaklarımızı tatlandırdık.

Bu dev araziye bir Forbes yazarı olarak yatırım gözlüğüyle de bakmadan edemedim. Babasının 1927’de kurduğu moda imparatorluğunun ABD ayağını yöneten Massimo, burayı 21 yıl önce 30 milyon dolara almış ve üzerine 100 milyon dolar daha yatırım yapmıştı. İtalya’nın ilk golf kulübünü kurmuş, sahayı ise British Open turnuvası şampiyonu Tom Weiskopf’a hazırlatmıştı. Kulüp iyi para kazanıyor ama iyi de para yiyordu; nitekim geçen yıl golf kulübünde yapılan çevreci reformların maliyeti sorulduğunda “milyonlarca euro” cevabı verilmişti. Sürdürülebilir Golf Vakfı GEO rehber alınıp kuraklığa dayanıklı çimler dikilmiş, 135 kilometre uzunluğunda kapalı drenaj sistemleri döşenmiş, yağmur suyu sarnıçları ve bin adet su püskürtücü gibi önlemlerle su tüketimi yüzde 20 azalmıştı.

Ferragamo bir yandan da Rosewood otel zinciriyle anlaşarak oteli inşa etmiş, 42 süitin yanı sıra 11 villa yapmıştı. Otel sadece konaklama da sunmuyordu. Uzun kalanları oyalamak için seramik kursu veriliyor, trüf avları ve bağda piknikler düzenleniyor, çocuklar için hazırlanan “Gülağacı Kâşifleri” programıyla hazine avından okçuluğa, tenisten resim çizmeye bir dolu etkinlik yapılıyordu.

Ünlü tenor Andrea Bocelli’nin her yıl doğduğu yer Lajatico’da verdiği konsere gelenlerin de bir buçuk saatlik mesafesiyle tercih ettiği tesiste iki kişilik günlük paket, kahvaltı, öğle yemeği, antrenman ve golf dahil bin 500 euro’dan başlıyordu. Villaların geceliği ise 14 bin 160 euro’ydu.

Ayakkabıyı bir sanat eseri haline getiren, platform taban ve kafes topuk gibi icatlarla şirketini bir moda imparatorluğuna yükselten Salvatore Ferragamo’nun tüccar genleri, Massimo’ya da geçmişti. “Şarap da bir sanat… Üç dolarlık bir şişenin içine girenle 50 dolarlık şişeye giren aynı şey değil” diyen Ferragamo burada da Asya pazarını hedef seçmiş, Çin burcunun yılları için 2013’te Zodiac koleksiyonunu piyasaya sürmüştü. Her yıl tanınmış bir Çinli sanatçı o yılın maymun ya da köpek yılı oluşuna göre özel bir etiket tasarlıyor, her partisi 500 şişeyi geçmeyen sınırlı üretim şaraplar bin 500 euro civarına alıcı buluyordu. Önümüzdeki “Yeni Ay Yılı” için çıkacak rekolte sadece 488 şişeydi, etiketini sanatçı Fu Yuan’ın tasarladığı şarabın fiyatının Zodiac’ların rekorunu kırması bekleniyordu.

Bu Asya tutkusu nereden geliyordu? Ferragamo’nun buna da cevabı şöyleydi: “Köklü şarap piyasaları ağır büyürken Japonya hariç Asya’da şarap talebi katlanarak artacak. Asya’ya inanıyorum ve en önemli pazarlardan biri olacağını düşünüyorum. Bu pazara uzun vadeli yatırım yapıyorum ve ödülünü alacağımdan eminim…”

Görkemli tesisten son haber ise Ferragamo’ların kompleksi “uluslararası bir yatırımcı aileye” 300 - 400 milyon euro aralığında bir fiyata satması oldu. Yeni sahipler, Massimo ve Chiara Ferragamo’yu yine işin başında tuttular ve hem villaları hem şarap işini büyütmek için taze sermaye koydular. Bu sayede hızla 19 yeni süitin inşasına başlandı.

Castiglion del Bosco’nun tesiste tattığımız -ve haklı olarak övündüğü- 2017’sinin buruk tadı hâlâ damağımdayken bu satırları yazıyorum ve düşünüyorum:

En yakın merkezler Siena’ya 40, Floransa’ya ise 120 kilometre uzakta, vahşi doğanın içindeki böyle bir yatırım adeta darphane gibi para basıyor, dünya zenginlerinin gözde adreslerinden biri oluyor, ürettiği şaraplar Çin’e kadar uzanarak İtalya’ya döviz akıtıyor. Kurucusuna yatırımını üçe katlayarak satabilme olanağını dahi sunuyor.

Türkiye ise en özgün coğrafyalarından Kapadokya’nın göbeğinde, iki şarap üreticisinin sönük tadım hollerinde en pahalısı 30 euro’ya ancak satılan şaraplarıyla bu dev pastadan ancak kırıntı topluyor. Bir başka doğa ve tarih cenneti Pamukkale’nin yanı başındaki Güney ve Çal ilçeleri de ödüllü şaraplarına rağmen bir tane bile yabancı turist çekemiyor, yüz binlerce turistin geldiği Pamukkale’de ise bir tek şarap barı bile bulunmuyor. En az Toskana kadar güzel ve artık bir bağ yolunun da sahibi olan Urla mı? Çetin Altan’ın deyimiyle “Türk’e Türk propagandası” yapıyor, şarap turistinin ziyaretinden vazgeçtim, bir üretici dışında Urla bölgesi şarapları Kapıkule’nin ötesine bile geçemiyor. Saydığım bölgelerdeki turistik tesislerin -birkaç istisna dışında- sıradanlığı ve ucuzluğu da cabası.

Sanırım bize de cesur, vizyoner ve sermaye sahibi Massimo’lar gerekiyor…


"Life" Kategorisinden Daha Fazla İçerik