Arama

Enflasyonla Mücadelenin Neresindeyiz

Türkiye ekonomisinin 2000 öncesi en önemli sorunlarından biri olan enflasyon, 2021 sonrası tekrar ana gündemimiz oldu.

02 Ekim 2024, 10:54 ÖÖ EKLENDİ
Enflasyonla Mücadelenin Neresindeyiz

Grafikte 1’de 2021 sonrası TÜFE aylık enflasyon oranlarının bir üst seviyeye oturduğunu görüyoruz. 2021’e kadar aylık ortalama enflasyon oranları yüzde 1’in oldukça altındayken 2021 sonrası yeniden yüzde 4’leri aştı. Yüksek enflasyon, halkın alım gücünü düşürerek gelir dağılımını bozduğu gibi yatırım kararlarını da olumsuz etkiliyor. Yaklaşık bir yıldır enflasyonla mücadele konusunda çok fazla önlem alınmış olmasına rağmen geldiğimiz nokta henüz tatmin edici değil. Bu yazıda ekonominin en önemli sorununun yapısal ve ekonomik tıkanma noktalarını tespit edip son mali önlemlerin etkinliğini tartışacağız. Enflasyon İçin Alınan Önlemler Neden Hala Etkisini Gösteremedi ? Para politikasının zamana yayılması: Geçmiş dönemlere oranla şok faiz artışı yerine zamana yayılan bir sıkılaştırma yoluna gidildi. Bu da enflasyon beklentilerinin kronikleşmesine neden oldu. Mevduat faizinin artışının gecikmesi: Artan TCMB faizi doğrudan mevduat faizlerinde bir artışa neden olmadı. Son dönemde mevduat faizleri makul seviyelere gelse de baştaki etkinin gecikmesi enflasyonla mücadelede zaman kaybettirdi.

Yapısal Nedenler: Halk arasında “Tatil yerleri, lokantalar tamamen dolu, fiyatlar inmiyor, enflasyon nasıl düşecek” söylemi sıklıkla dile getiriliyor. Bu haklı tespitin arkasında aslında son yıllarda bozulan gelir dağılımının tüketime yansımasının etkisi var. Son dönemde, orta ve üst gelir kesiminin, yüksek faize rağmen, tüketiminde bir azalma görülüyor. Örneğin, TÜİK verilerine göre, en zengin yüzde 20’lik kesimin tüketimden aldığı pay 2021’de yüzde 43’lerdeyken, 2023’te bu oran yüzde 48’e yükseldi. Özetle, en zengin kesim mevcut reel faiz seviyesini tüketimini yavaşlatmak için yeterli görmüyor. Bu kesimin oluşturduğu güçlü talep de enflasyonda katılığa neden oluyor. 2021 sonrası oluşan servet transferi: 2021 yılında aşırı düşük faizle borçlanan bir kesimin gayrimenkul ve menkul kıymet yatırımlarındaki değerlenme bu kesimin servetini ciddi oranda artırdı. Kısa sürede elde edilen bu servet, bu kesimin mevcut ekonomik koşullarda bile hız kesmeden tüketim yapmasına imkan sağlıyor. Grafik 2’de farklı gelir gruplarının 2023 yılındaki tüketim artış eğilimi gösteriliyor. Örneğin, emekliler ortalama tüketimlerini bir yılda ancak yüzde 80 artırabilirken, gelirlerini gayrimenkul ve menkul yatırımlarından elde eden kesim tüketimlerini yüzde 150 artırdı. Ücretli kesimin tüketimi de gayrimenkul getirisiyle yaşayan kesime göre, ciddi oranda geride kaldı. Dolasıyla, yüksek faizler özellikle rantiye kesiminin tüketim talebini önleyemedi.

FOMO sendromu: Pandemi sonrası tüketici davranışının değiştiğine dair AB ve ABD’de çok sayıda çalışma mevcut. Özellikle tüketimde ‘bir şeyleri kaçırma kaygısı’ adı verilen FOMO (Fear of Missing Out Something) sendromu beyaz yakalı orta gelir grubunun tüketim talebini kısmasına engel oluyor. Henüz bir araştırma görmesek de, ülkemizde bu tür bir etkinin olduğu düşünülebilir.

Piyasa yapıları ve fiyatlama davranışları: Bazı sektörlerdeki piyasa yapıları (oligopol, monopol) şirketlere enflasyon ortamında da istedikleri fiyatları belirleme imkanı sağlıyor. Rekabetçi piyasalarda ekonomik koşulların zorlaştığı dönemlerde fiyatlar kontrollü artarken tekelci piyasalarda fiyatlamalar daha yüksek yapılabiliyor. Tekelci şirketlerin, gelecek enflasyon belirsizliklerini fiyatlara yansıtmaları çok daha kolay ve bu tür tekelci yapıların mevcut olduğu sektörlerde enflasyonla mücadele daha zor.

Para politikasının etkilerinin gecikmeyle gelmesi: Faiz artışlarının ticari aktiviteyi yavaşlatması zaman alıyor. Bu nedenle kredi büyümesi ve bazı göstergelerin yavaşlamasına rağmen enflasyondaki atalet hala güçlü.

Maliye politikasının ancak şimdi devreye girmesi: Para politikasıyla yapılan mücadeleye maliye politikasının desteği ancak Temmuz 2024 ile başlayacak. Artan vergilerin ekonomik aktiviteyi yavaşlatması ve fiyatlama davranışında enflasyonun düşüşüne destek vermesi bekleniyor. Gelecek Beklentileri ve Riskler Normal şartlarda yıl sonunda enflasyonun yüzde 40-45 bandına gelmesini, kur artışının bunun çok daha altında kalmasını ve büyümenin azalmasını bekliyoruz. Tüm bu sürecin yumuşak inişle sonuçlanması için gereken belli şartlar var.

TL’nin değerlenme riski: Öncelikle döviz kurunun uzunca süredir sabit seyretmesine rağmen enflasyonda görülen katılık devam etmektedir. Ekte son döviz sepeti ve TÜFE’deki artışlar görülmektedir. Son dönemde TL’nin değerlenme trendi belirginleşmektedir. TL’nin belirli bir dönem değerlenmesi geçmişte de yaşanmıştır. Ancak bu etkinin ihracatı olumsuz etkilememesi için AB ülkelerinin ekonomilerinin büyümesi gerekmektedir. Şu an bu konudaki beklentiler kısmen olumludur. Değerli TL’nin ithal tüketimini artırması cari açık riski yaratabilir. Son dönem veride bu tür bir trend görülmese de bu tüketim malı ithalatı istatistikleri yakından izlenmelidir.

Faiz indirimi: Gereğinden erken bir faiz indirimi tüm bu olumlu gelişmeleri ve beklentileri olumsuza çevirir. Özellikle Borsa değerlemesi ve kredi sıkışması nedeniyle faiz indirimlerinin en geç yaz sonunda gerçekleşmesini bekleyen görüşler vardır. Bu noktada enflasyon beklentilerinde önemli bir kırılma olmadan atılacak bir faiz indirimi yararından çok zarar getirebilir. Sonuç olarak son önlemlerle enflasyonun biraz daha makul bir patikaya çekilmesi mümkün görünüyor. Ancak, hala bazı belirsizlikler ve riskler mevcut. Alınan her aksiyonun bir yan etkisi var. Özellikle değişen yerel ve global şartlar eski ekonomi politika araçlarının çok daha dikkatli kullanılmasını zorunlu kılıyor.


"Para - Yatırım" Kategorisinden Daha Fazla İçerik