Doğuştan Taklitçi
Peter Sellers kendisi hakkında “Onu gerçekten iyi tanıyorum. Bazen canımı sıkıyor, bazen korkutuyor. Sıklıkla beni şaşırtıyor. Ara sıra hayrete düşürüyor ve bazen de onun bir deli olduğunu düşünüyorum” diyor ve ekliyor: “Kendime ait bir kişiliğim yok, o yüzden asla bir yıldız olamam. Ben bir karakter oyuncusuyum.”
Sinemanın en büyük komedyenlerinden biri olan Peter Sellers, 8 Eylül 1925’te Londra’da dünyaya gelir. Şarkıcı ve oyuncu olan annesi Peg ve piyanist olan babası Bill, anneannesi Welcome Mendoza’nın kurup yönettiği gezici bir revü şovunda çalışan sanatçılardır. Ancak Peg ve Bill’in Dublin’de turnedeyken Peter adını verdikleri ilk erkek çocukları doğduktan kısa süre sonra ölür. Varlık nedeni bu acıklı kayıp olan ve ölen ağabeyini ikame etmek için ondan bir yıl sonra doğan Richard Henry Sellers, bir bakıma doğuştan bir “taklitçi” olarak dünyaya gelir.
Doğumundan itibaren küçük “Peter”ı kanatlarının altına alan Peg’e, ulaşılması imkansız beklentilerini ve hayatı boyunca altında ezileceği bir aşağılık kompleksini de oğluna bir kambur olarak yükler. Oğlunun düşünmeye ihtiyacı yoktur çünkü onun yerine her şeyi düşünen bir annesi vardır. Böylece küçük Richard, ailesinin onu neden “Peter” diye çağırdığını bile bilmeden aile kumpanyasıyla beraber bir şehirden diğerine sürüklenerek büyür. Sıkıcı, suratsız ve sessiz olan bu çocuğun anne baskısından kurtulup kendine dair yapay da olsa bir dünya kurduğu tek yerse bebekliğinden itibaren çıktığı sahne olur.
Hep bir ev özlemi çekerek ancak yaşamı boyunca hiçbir yere kök salamadan ve hiç arkadaşı olmadan, büyükler dünyasının yalnız bir figüranı olarak büyüyen Sellers’ın, çocukluğuna dair en keskin anısı kulisteki pis yağlı boya kokusudur. Peter’ın çevresindeki insanlara karşı yaptığı tüm şımarıklıkları, kabalıkları ve hatta şiddet eylemlerini hoş gören annesiyle kurduğu ödipal duygusal bağ, hayatı boyunca başta hayatına girecek kadınlar olmak üzere yakın çevresindekilerle sağlıklı bir ilişki kuramamasının temelini oluşturur.
“Gerçeğin bazı formları öylesine korkunçtur ki eğer komedi ile kuşatılmamışsak onlarla yüzleşmemiz mümkün değildir. Herhangi bir konuyu komedi için uygunsuz olarak nitelemek yenilgiyi kabullenmektir” diyen Sellers, henüz icat edilmemiş politik doğruculuğun baskısından uzak, ortalığı kasıp kavururken kendisine kahkahalarla gülen izleyicilerini de ahmaklar sürüsü olarak tanımlamaktan imtina etmez.
Sellers aslında kariyerindeki büyük dönüşümü seslendirme sanatçısı olmasına borçludur. BBC’de yayınlanan “Fire Over Africa” adlı tiyatro oyunundaki tüm oyuncuların, yani 17 karakterin hepsini birden seslendirmek gibi büyüleyici performanslar sergilemesi üzerine TV ve sinema filmlerinde başta sesiyle sonra da oyuncu olarak yer almaya başlar. Sellers, 1955 yılında ödüllü komedi “The Ladykillers” (Kadın Katilleri) ile ilk önemli rolüne imza atarken bu filmde idolü Sir Alex Guiness ile rolleri paylaşmanın da mutluluğunu yaşar. Hemen her şeyi taklit etme yeteneğine sahip olan Sellers filmdeki tüm kuşları da kendi seslendirmiştir.
1959 yılı Peter Sellers için altın bir yıl olur: Önce “The Mouse that Roared” (Kükreyen Fare) filminde biri Grand Düşes Gloriana rolü olmak üzere üç farklı karakteri canlandırır. Yine aynı yıl, Laurence Olivier ve Richard Burton’ı geride bırakarak kendisine BAFTA ödüllerinde “en iyi erkek oyuncu ödülü”nü getiren “I’m Alright, Jack” filmindeki Fred Kite rolüyle adından oldukça söz ettirir. 1963 yılında ise Blake Edwards yönetmenliğinde sinema tarihinin en komik karakterlerinden sarsak Müfettiş Clouseau rolüyle Peter Sellers günümüze kadar gelen şöhretini perçinler. Tam bir aşk, nefret ilişkisi yaşayan Edwards ve Sellers, sonuncusu 1978 yılında çekilen tam beş filmlik son derece kârlı bir Pembe Panter serisine imza atarlar.
Kubrick’le beraber çektiği ikinci ve son film olan soğuk savaş taşlaması “Dr. Strangelove” ise Sellers’a Oscar adaylığı getirirken canlandırdığı üç müthiş karakterin yanı sıra yaratıcı fikirleri ve doğaçlamalarıyla Sellers filme büyük katkı yapar. Dünyanın en ‘nemrut’ yönetmenlerinden olan Kubrick, Sellers’lı sahnelerin çekimleri sırasında kahkahalarına engel olamayarak herkesi şaşırtacaktır.
Özel hayatına gelince… 1950’li yılların başında tanıştığı tiyatro öğrencisi Anne Hayes ile annesi Peg’in şiddetli itirazlarına rağmen kısa süre içinde evlenir Sellers. Kariyerini Peter için sona erdiren Anne, 12 yıl süren evliliklerinin bitiminin ardından, iki çocuğunun babası için “Hayatımda kimse beni onun kadar güldürmedi ve ağlatmadı. Ahlaksız, tehlikeli, kinci, son derece bencil ama şeytan tüyü olan bir adamla hayatı paylaştım. Keyfi yerinde olduğunda, Peter ve onun sayısız yüzüyle ve kimliğiyle beraber olmak Birleşmiş Milletler ile evli olmak gibiydi” diyecektir.
Playboy’a kapak olan ilk erkek olan Sellers, canlandırdığı beş karakterin yer aldığı “Aslında kim bu adam?” manşetiyle Time Dergisi’ne de kapak olur. Manşetteki bu sorunun yanıtını ise Muppet Show’da Kermit’le sohbet ederken şöyle verir: “Kendim olmam imkansız, çünkü ben diye bir şey yok. Yani bir zamanlar maskenin altında biri vardı ama onu ameliyatla aldırdım."
Kendisinin ‘korkunç bir insan’ olduğuna dair eleştirilere ise Clouseau’nun sadık hizmetkarı Keto’yu canlandıran aktör Burt Kwouk’un verilecek bir cevabı vardır: “Sellers zamanının ötesinde post modern biriydi. Hepimiz çevremize karşı birçok farklı maske takarız. Herkes birbirini farklı açılardan görüp farklı algılar. Peter bizden farklı değildi. Onun durumunda her şey sadece biraz daha aşırıydı o kadar.” 1980 yılında aramızdan ayrılan oyuncunun karakteri üzerine ne kadar farklı görüşler paylaşılsa da sinema tarihine kattıklarını düşünürsek bir kez daha: “İyi ki doğdun Peter Sellers!”
"Forbes Life" Kategorisinden Daha Fazla İçerik
Yazarlar
Çok Okunanlar
-
forbes.com.tr
Dünyanın en zengin 10 kişisi (Kasım 2024)
-
forbes.com.tr
En zengin Türklerin sıralaması nasıl değişti?
-
Nilgün Balcı Çavdar
Türk Milyarderler
-
forbes.com.tr
2025 Forbes 30 altı 30'dan İlayda Şamilgil: NASA projesinden kendi girişimine
-
Nilgün Balcı Çavdar
Bir varmış bir yokmuş