Avrupa'nın Rekabet Sorunu
Avrupa’nın küresel ekonomideki payı giderek küçülüyor ve kıtanın ABD ve Çin’i yakalayabileceğine dair korkular derinleşiyor. Pandemi ve Ukrayna’daki savaşın yarattığı çifte şokun ardından, Avrupa ile ABD arasında büyüme farkı gittikçe açılırken düşük ekonomik performans kaygı yaratıyor.
2008’de ABD ve Euro Bölgesi ekonomileri hemen hemen aynı büyüklükteydi. Bugün ABD ekonomisi Euro Bölgesi’nin neredeyse iki katı büyüklüğünde. Büyüme hızına gelirsek, 2019’un sonundan bu yana ABD ekonomisi reel olarak yüzde 8 büyüdü ve bu Euro Bölgesi’nin iki katından fazla. Avrupa’da satın alma gücü paritesine göre kişi başı gelir ise ABD’nin yaklaşık üçte biri kadar. Dahası, ABD’de kişi başına düşen gelir, AB’nin tüm büyük gelişmiş ekonomilerini geride bıraktı ve bu farkın 2030’a kadar daha da genişleyeceği tahmin ediliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, mayıs ayında Avrupa’nın ekonomik gerileme, artan liberalizm ve doğu sınırındaki savaş nedeniyle “ölümcül” bir tehditle karşı karşıya olduğu konusunda uyarıda bulundu.
Euro’ya yeniden hayat vermesinden dolayı “Süper Mario” diye bilinen İtalya eski Başbakanı ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) eski Başkanı Mario Draghi de Avrupa Birliği’nin (AB) yeni gerçekliğe ayak uydurması gerektiğini belirterek radikal değişiklik çağrısı yaptı. Draghi, “Organizasyonumuz, karar verme sürecimiz ve finansmanımız ‘dünün dünyası’ için tasarlandı; pandemi öncesi, Ukrayna öncesi, Ortadoğu’daki yangın öncesi, büyük güç rekabetinin geri dönüşü öncesi...” diyor ve bloğun rekabet edebilirliğinin acilen artırılması gerektiğini ifade ediyor.
Avrupa’nın ABD ve Çin ile rekabette zorlanmasının nedenleri arasında, AB’deki çok fazla yasal düzenlemeler, Brüksel’deki liderliğinin gücünün zayıflaması, finansal piyasaların çok parçalı olması, kamu ve özel yatırımların çok düşük olması ve şirketlerin küresel ölçekte rekabet edemeyecek kadar küçük olması sayılabilir.
Avrupa’da özel sektör yatırımları çok düşük viteste ilerliyor. McKinsey Global Institute tarafından hazırlanan bir rapora göre Avrupalı büyük şirketler, 2022’de ABD’lilere göre yüzde 60 daha az yatırım yaptı. Geçen yıl ABD’li şirketlere yapılan risk sermayesi yatırımları Avrupa’dakilerin neredeyse üç katıydı.
Avrupa’da verimlilik artışı diğer büyük ekonomilere göre daha yavaş, enerji fiyatları ise çok daha yüksek. Draghi’ye göre AB’deki kamu ve özel yatırımlarının yalnızca dijital ve yeşil geçişlere ayak uydurmak için yılda ilave yarım trilyon euro artması gerekiyor.
AB, özellikle yapay zeka konusunda oldukça geride kaldı. “Muhteşem Yedi” olarak adlandırılan ABD’li şirketlerin (Alphabet, Amazon, Apple, Meta, Microsoft, Nvidia ve Tesla) Ar-Ge harcamaları geçen yıl 200 milyar doları aştı. Bu, Avrupa’nın tüm özel ve kamu sektörlerindeki toplam eşdeğer harcamaların yaklaşık yarısı kadardı. Avrupa’nın şu anda ABD’dekinin çok üzerinde olan yüksek enerji maliyetleri ve Washington’un ülkede inşa edilen yeşil enerji ve yarı iletken projeleri için sunduğu cazip sübvansiyonların birleşimi, çok sayıda Avrupalı şirketin faaliyetlerini Atlantik ötesine kaydırmaya teşvik ediyor.
Yaşlanan bir nüfusla ve tek nolojinin en hızlı büyüyen alanlarında lider şirketlerin eksikliğiyle karşı karşıya kalan Brüksel ise ekonomiye dinamizm kazandırmanın yollarını arıyor. İki blok arasındaki farklılık o kadar keskinleşti ki para politikası konusunda ABD ile Avrupa arasında bir çatlak yaratıyor. ABD’de büyüme ve enflasyonun Avrupa’ya kıyasla daha güçlü kalması beklenirken Avrupa Merkez Bankası (ECB) erken davranarak faiz indirimine gitti.
Euro Bölgesi’nde enflasyon Ekim 2022’deki zirve noktası olan yüzde 10,6’dan mart ve nisanda yüzde 2,4’e kadar düştükten sonra mayısta hafif bir yükselişle yüzde 2,6 oldu. Enflasyonda hedefi yüzde 2 olan ECB, enflasyonist baskıların azalmaya devam edeceği konusunda iyimser. 2024’te ortalama yüzde 2,3 olacağını, ardından 2025’te yüzde 2’ye ve 2026’da yüzde 1,9’a düşeceğini hedefliyor.
ECB, bu nedenle haziran başında, 2019 yılından bu yana ilk kez faiz indirimine gitti; politika faizini yüzde 4’ten yüzde 3,75’e düşürdü. Faiz indirimiyle ekonomiyi canlandırmayı hedefleyen ECB, ABD Merkez Bankası (FED) ile de ters düştü. Bunun, önümüzdeki iki yıl içinde ECB’nin politika faizlerini önemli ölçüde düşürecek pek çok indirimden ilki olacağı da öngörülüyor.
Ancak faiz indirimiyle birlikte bunun erken bir adım olduğu, bankanın tahminlere fazlasıyla güvendiği, ekonomik ve jeopolitik gerçekleri göz ardı ettiği eleştirileri yoğunlaştı. Almanya Merkez Bankası eski Başkanı Axel Weber, ECB’nin akıllıca bir seçim yapmadığını belirtti.
Enflasyon cephesinde ekonomistlerin beklediğinden daha hızlı bir başarı sağlansa da Euro Bölgesi’nin en büyük sorunu ekonomik büyümenin bir türlü ivme kazanmaması. ECB’nin erken davranarak faiz indirimine gitmesinin ardında yatan da bu. Geçen yılın son iki çeyreğinde ekonominin sadece yüzde 0,2 büyümesinin ardından bu yıl ilk çeyrekte yüzde 0,4 büyüme kaydedildi.
Ayrıca işgücü piyasalarının hâlâ şaşırtıcı derecede güçlü olmasını, işsizliğin nisan ayında yüzde 6,4 ile rekor düşük seviyeye indiğini belirtmek gerekir. Kötü haber, Gayrisafi Yurtiçi Hasılada (GSYH) geçen yıl yüzde 0,4’lik aşırı mütevazı büyümeden sonra bu yıl da fazlasıyla ılımlı bir büyüme oranı bekleniyor. Uluslarararası Para Fonu (IMF), bu yıl 20 üyeli Euro Bölgesi’nde yüzde 0,8, gelecek yıl da yüzde 1,5 büyüme bekliyor. 27 üyeli Avrupa Birliği’nde (AB) ise beklenti, bu yıl yüzde 1,6, 2025’te ise yüzde 2.
Bölgenin ekonomik motoru sayılan Almanya’nın durumu ise hiç parlak değil. IMF’ye göre geçen yıl yüzde 0,3 küçülerek durgunluğa giren Almanya ekonomisi, bu yıl sadece yüzde 0,2 büyüyecek, 2025’te ise yüzde 1,3. Fransa da geçen yılki yüzde 0,9 büyümeden sonra bu yıl yüzde 0,7’ye inecek, 2025’te beklenen büyüme oranı ise yüzde 1,4. İspanya, bölgenin en hızlı ekonomisi olmayı sürdürüyor; geçen yılki yüzde 2,5’ten yüksek büyüme hızından sonra bu yıl yüzde 1,9, 2025’te de yüzde 2,1 büyümesi bekleniyor.
Bölge ekonomisinde büyümenin temel itici gücü olan hane halkı harcamalarının toparlanmaya başladığına dair henüz net bir işaret yok. Ücretlerdeki istikrarlı artışa, işsizlikteki rekor düşüşe ve enflasyonun yüzde 2 hedefinin çok uzağında olmamasına rağmen Avrupalılar, ekonomik belirsizlik nedeniyle henüz sokağa çıkıp harcama yapmaya başlamadı.
Avrupalı hanelerin kısa vadeli veya değişken faizli ipotek kredilerinin olması, aylık gelirlerin çoğunu tükettiği gibi harcama yapmanın da önüne geçiyor. ABD’li tüketiciler, salgın sırasında biriktirdikleri ekstra paranın neredeyse tamamını harcayarak tasarruflarını gelirlerinin yüzde 5’inin altına düşürdü. Buna karşılık, Euro Bölgesi’nde ise halk hâlâ kazandığının yüzde 14’ünden fazlasını biriktiriyor ve bu oran tarihsel ortalamanın oldukça üzerinde.
Dış talebin azalması da ihracatın hızını keserken sanayi üretimi enerji fiyatlarındaki artış nedeniyle iyice düşüşte, nisan ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 0,3 daraldı, imalat sanayi de yüzde 3,1 geriledi.
Euro Bölgesi’nde, enflasyon ve özel tüketim harcamalarının seyri toparlanmanın hızını belirleyecek gibi görünüyor. Yüksek enerji ve gıda fiyatlarının etkilerinin azalmasının ardından yıl sonuna doğru tasarrufların bir kısmının bastırılmış talebi karşılamak amacıyla tüketimde kullanılması toparlanmanın biraz daha güçlü olmasını sağlayabilir.
2023’te küçülen tek büyük gelişmiş ekonomi olan Almanya, artan enflasyon, üretimdeki yavaşlama ve Çin gibi önemli ticaret ortaklarından gelen talebin azalmasının etkisiyle uzun süredir devam eden bir ekonomik zayıflık dönemiyle mücadele ediyor.
Ancak Almanya’da canlanmaya ilişkin umutlar artıyor. Ülkenin etkili ekonomik düşünce kuruluşu olan Ekonomi Araştırma Enstitüsü (ifo Institut), haziran ortasında yaptığı açıklamada, Avrupa’nın en büyük ekonomisine ilişkin 2024 büyüme tahminini yüzde 0,2’den 0,4’e yükseltirken toparlanmanın ilk filizlerinin göründüğünü belirtti.
İkinci büyük ekonomi Fransa’nın daha farklı bir sorunu var. Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un ittifak partisi Rönesans, aşırı sağın gerisinde kaldı. Ulusal Birlik Partisi açık ara farkla birinci oldu. Bunun üzerine Macron, Ulusal Meclis’i feshederek erken seçime gidileceğini açıkladı. 30 Haziran’daki ilk turun ardından ikinci tur ise 7 Temmuz’da yapılacak.
Hem aşırı sağcı Ulusal Birlik Partisi hem de rakibi sol kanattaki Yeni Halk Cephesi koalisyonu, ülkeyi mali yıkımdan kurtarma sözü veriyor. Ancak bu partilerin ekonomik programları piyasalarda ve iş dünyasında pek sıcak karşılanmadı ve her ikisinin de Fransız ekonomisini tehlikeye atabileceği ve Fransa’yı AB’den uzaklaştırabileceği yorumları yapılıyor.
Macron yönetimi salgın sırasında ekonomiyi desteklemek ve tüketicileri yüksek enerji fiyatlarından korumak için cömert harcamalar yaptı ve ardından ülkenin borcu 3 trilyon euro’ya, yani GSYH’nın yüzde 110’una yükseldi. Bütçe açığında da Euro Bölgesi’ndeki en kötü performanslardan birine sahip. Bu nedenlerle kredi derecelendirme kuruluşu Standard&Poor’s ülkenin notunu düşürürken AB bütçe açıkları nedeniyle uyarıda bulundu.