Ruhu Herofilus Üfledi
M.Ö. 335 yılında doğmuş, 55 yıl yaşamış, hayatını insan anatomisini anlamak için çalışarak geçirmiş... Kadıköylü (Kalkedon) Herofilus’tan bahsediyorum. “Tıbbın babasını Hipokrat diye biliriz oysaki cerrahların atası Herofilus’tur ve onu takiben Rönesans’a kadar kimse, anatomisini anlamak adına dokunamadı insana” diyor Dünya Beyin Cerrahisi Dernekleri Federasyonu Onursal Başkanı ve Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Uğur Türe.
Meslektaşı, Plastik Cerrah Prof. Dr. Ahmet Karacalar’ın iki yıl üzerinde çalışarak yarattığı, “Bu topraklarda yetişmiş en büyük bilim insanı” olarak tarif ettiği Herofilus heykelinin yanında, Forbes’un objektifine (bazen) gülümserken bir yandan da Anadolu topraklarından yetişmiş bir başka büyük bilim insanı için düzenlemekte olduğu toplantının detaylarını aktarıyor. Sağlığında insanlık tarihine adını altın harflerle yazdırmayı başaran Prof. Dr. Gazi Yaşargil’in onuruna düzenlenen ve Yaşargil Mikro Cerrahi Akademisi’nin ilk kongresinden…
Sahne bu kez, Herofilus’tan yaklaşık 2 bin 400 yıl sonra, bu ay (4 -7 Haziran 2024’te), yine İstanbul’da kuruluyor… Dünyanın dört bir yanından gelen 500’ün üzerinde beyin cerrahı, mikronöroşirürjideki (mikrobeyin cerrahisi) gelişmeleri tartışacak. Ama bu kez önemli bir fark var: Yaşargil Hoca sayesinde konumuz artık mikrocerrahi! Zira Gazi Yaşargil, mikrocerrahinin beyindeki kullanımına öncülük eden kişi.
YÜZYILIN BEYIN CERRAHI
Mikrocerrahi ortaya çıkmadan önce ameliyatlar çıplak gözle, en fazla ‘loop’ denilen büyüteçlerle yapılabiliyordu. Küçük alanlarda çalışmak durumundaki kulak ve damar cerrahisi gibi alanların ihtiyaçları doğrultusunda, 1960’larda gelişen ameliyat mikroskopuyla; ABD, Vermont’taki çalışmaları sırasında tanıştı Yaşargil. Bu karşılaşma sonrasında bu alanı yeni bir yüzyıla taşıdı. Gazi Hoca, 1999 yılında yayınlanan ve nöroşirurji (beyin cerrahisi) alanındaki tüm gelişmelerin bir özeti niteliğindeki Neurosurgery dergisince “Yüzyılın Beyin Cerrahı” olarak seçildi.
Kurucusunun adını yaşatmak ve mikronöroşirürjiyi yeni nesillere aktarmak için önce geçen yıl, Yaşargil Mikronöroşirurji Akademisi kuruldu. Ardından ilk kongresinin İstanbul’da gerçekleşmesi için kongre başkanı Prof. Dr. Türe yola çıktı. Bu Akademi’nin başkanı Prof. Al Mefty, Genel Sekreteri Prof. Dr. Ali F. Krisht ve Bilimsel Program Başkanı Prof. Mustafa K. Başkaya. “Dünyanın en iyi mikronöroşirürjiyenlerinin bilgilerini ve tecrübelerini genç nesillere aktarmaları lazım” diyor Türe. Gerekçesi sağlam, “Bu alan çok zor; nadir sayıda cerrahın yeteneği, becerisi, tahammülü, vakti ve sabrı var…” Bu yetenekleri bulup destek olmaya çalışıyor.
200’DEN FAZLA GENÇ CERRAHA BURS
Hoca’nın 99’uncu yaş gününün de kutlanacağı Kongre, başlı başına bir yaratıcılık hikayesi aslında. Türe konuyu, şu ana kadarki alışılagelmiş bilimsel toplantı mantığından çıkararak "Yaşargil gibi bir duayen için herkesin seve seve fedakarlık edeceğini" tahmin edip hiçbir konuşmacının masrafını organizasyon olarak üstlenmeme kararı almış. Teamüllere göre konuşmacılar, organizatör tarafından yüksek düzeyde ağırlanır, masrafları, hatta keyif saatlerinde yapacakları aktivitelerin organizasyonu bile üstlenilir.
Bu kongrede ise tüm katılımcılar, kongre kayıt ücreti dahil, tüm masraflarını -seyahat, otel, uçak vb. kendileri karşılıyor. Çünkü konuşmacılara masraf yapılmayınca havuzda biriken paranın (katılım ücretleri ve beyin cerrahisi dostlarından gelen bağışlarla), “40 yaş altı parlak beyin cerrahları ve alanın asistan doktorları” için bir burs fonuna dönüşmesi istenmiş. Türe, beklentisinde haklı çıkmış. Tüm camia fikri çok beğenerek öyle yüksek rağbet göstermiş ki 200’ün üzerinde konuşmacı var. Sayı yüksek olunca süre sınırlaması zorunlu olmuş ve sonuç olarak Türe, “10 dakika konuşmak için cebinden binlerce dolar ödeyerek gelenler var” diyor.
Havuzda biriken para ise 200’den fazla, 40 yaş altı beyin cerrahının katılımı için burs fonu haline gelmiş. Katılım talebi yağdıkça burs sınırları genişletilmiş: “Şartımız, 40 yaş altı olmaları ve komiteye bilimsel bir çalışma özeti göndermeleriydi. Katılım arttıkça çalışma başına iki kişiyi alacağımızı açıkladık.” Bağışlar da artınca bilimsel poster sunumlarını kabul kararı alınmış. Türe Hoca, son olarak Türkiye’deki tüm ilgili eğitim kurumları bölümlerine bir mektupla çağrı yaparak beyin cerrahisi asistanlarına da açtı kongrenin kapılarını.
İLK VE SONLARIN KONGRESI Yaşargil Hoca’yı ‘dünya gözüyle’ görme şansı yaratmasıyla, uğruna adanmışlık gerektirdiği için gençleri özendirmek ve eğitmek için tüm camianın bir araya gelip büyük bir burs fonu oluşturmasıyla özgün bir model yaratılmış bu kongrede. “Tekrarı yok” diyor Türe ve ekliyor: “İkincisi seneye ABD’nin Boston kentinde yapılacak. Amerika’ya kaç kişi gelebilir bilmem.”
Burs sayısı 200’ü geçince her birinden bilimsel çalışma sunumu istendiği için zamandan tasarruf adına iki ayrı salonda, paralel bir akış planlamak gerekmiş. Salonlardan biri, adını ‘anatominin babası’ Kadıköylü Herofilus’tan; öteki de bu alan için benzer bir tarihsel öneme sahip Vesalius’tan alıyor.
Vesalius da 16’ncı yüzyılda, Rönesans döneminde yaşamış ve anatomi alanında ‘Devrim yapmış’ bir isim. Türe’nin deyimiyle “O çağda ulaşılamayacak bir bilgi düzeyinde”, insanı hayrete düşüren “De Humani Corporis Fabrica” isimli anatomi kitabının da yazarı. “Vesalius’a kadar anatomi çalışmaları Cin Ali çizimleri düzeyinde ve insanlık Herofilus’un söyledikleriyle idare etmiş. Vesalius’un kitabında ise en doğru, modern çizimler var. Tıp tarihinin en kıymetli eseridir” diyen Türe’nin muazzam nöroşirurji kütüphanesinde bu eserin orijinali mevcut.
24 SAAT AÇIK BEYIN LABORATUVARI!
Yaşargil Kongre’sinin en önemli içeriklerinden biri de microcerrahi eğitim modülleri. Cerrahların, bir canlının kafatasını açıp beyne dokunmadan önce epey ‘kilometre’ yapması gerekiyor. Bu da ancak bir Nöroşirurji laboratuvarında mümkün. “İsviçre’ ve ABD’de toplam beş yıl laboratuvarda mikrocerrahi pratiğimi geliştirdim” diye anlatıyor önemini.
Türe’nin en büyük sıkıntısı laboratuvarın ‘erken’ kapanmasıymış. “Hoca iki ameliyat yaparsa gün, laboratuvarsız biterdi” diye hatırlıyor o günleri. Sonra hâlâ birlikte çalışmaya devam ettiği laboratuvar şefi Rosmarie Frick’in “Herhalde bu çocukta iş var” demesiyle anahtarı ele geçirip geceleri de çalışabilmeye başlamış ama hep hayalinde 7/24 açık bir çalışma ortamı yaratmak varmış. Böylece Yeditepe Üniversitesi Koşuyolu Hastanesi içinde 24 saat açık laboratuvarı Mayıs 2008’de kurmuş: “Bu Bedrettin Dalan’ın vizyonudur. Bana inandı. Öyle bodrum katlarda, ışıksız, havasız bir mekan değil, hastanenin en değerli alanlarından birinde ferah bir laboratuvar kurdu” diyor minnetle.
Şimdi dünyanın her yerinden beyin cerrahlarına ve adaylarına açık. Yapmaları gereken tek şey, bir e-postayla ne tür bir çalışma yapmak istediklerini anlatmak ve önerilerinin ‘akademik makale çıkabilir’ bulunması. Kadavra bulmanın neredeyse imkansız hale geldiği bir ortamda mikrocerrahi aletleriyle, gerçek beyinler, kadavralar üzerinde, son teknolojik sistemlerle çalışılıyor. “Biz bu ortamı yarattık. Çok mutluyum ki genç arkadaşlar pazar sabahı 08.00’de bile çalışıyorlar” diyor Türe.
Ayrıca laboratuvarda, Prof. Türe’nin tüm ameliyatlarını 3D - 4K bir sistemle kaydedip sonra tüm aşamaları içeren parçalar halinde özetleyerek editleyen iki akademisyen çalışıyor. Bunlar da dünyanın önde gelen nöroşirurji dergilerinde video makale formatında yayınlanıyor. Bu kayıtlar için amacını sanattan bir örnekle aktarıyor Türe: “Ameliyat videolarını izleyen genç cerrahların, ‘ne kadar da rahat gözüküyor, kolay galiba, ben de yaparım’ hissiyle ilhamla dolmasını istiyorum.”
Gençlere ilham olarak en parlakları alana çekme motivasyonuyla da bu kongreyi organize eden Türe, bilim camiasınca çok iyi tanınsa da ‘medyaya uzak, bilime yakın tavrı’yla kalabalıkların yakından tanıdığı bir isim değil. Oysaki Türe de -tıpkı hocası Yaşargil gibi- yaşayan bir efsane aslında. Türe’nin bizzat geliştirdiği ve ‘çıkarılması imkansız’ diye tanımlanan tümörlere ulaştığı (alanın en prestijli dergilerinde pek çok defa kapak konusu olmuş) birçok devrim niteliğinde ameliyat tekniği var mesela. Ve sanırım tam da bu sebeplerle bu Kongre’yi ilginç kılan detaysa, aralarında bin 400 yıl bulunan Herofilus’la Vesalius’un tersine Yaşargil ve Türe’nin ‘çağdaş’ olmaları ve birlikte çalışabilmeleri…