;
Arama

Forbes’ta yazı yolculuğu ve ilk adımlar

30 yılı aşkın iş hayatımda, yönetişim ve telekomünikasyon alanlarında önemli bir birikim elde ettiğimi söylemek sanırım yersiz olmaz. Haliyle deneyimlerimi en çok paylaşmak istediğim alanlar da bunlar. Yazılarımın başlangıcını da, bizzat masanın her tarafında yer aldığım ve çok sevdiğim telekomünikasyon/iletişim sektörü ile yapmak istiyorum.

30 Kasım 2024, 01:39 ÖS GÜNCELLENDİ
Forbes’ta yazı yolculuğu ve ilk adımlar

Forbes.com.tr okuyucularına selamlar... 

Daha önce düzenli yazı yazma fırsatım pek olmadı; teknik dergilere ara sıra katkıda bulundum, o kadar. Bu yüzden olası acemiliklerim için şimdiden okuyucuların affına sığınıyorum. Aslında acemilik daha ilk yazının ilk satırında karşıma çıktı. Forbes gibi prestijli, çok göz önündeki bir mecrada nasıl bir giriş yapmak lazım, bunun üzerinde biraz vakit harcadım. Sonra da “her şey selamla başlar” diyerek en yalın seçeneği tercih ettim.

Bunu yazarak da ilk mesajımı vermiş oluyorum: Üzerinden düşünmek ve en yalın, en uygulanabilir olanı seçmek. Buna ileride sık sık atıfta bulunacağım diyerek de usta köşe yazarı havasına girmeye başlıyorum…

İş hayatının birikimi: Yönetişim ve telekomünikasyon

30 yılı aşkın iş hayatımda, yönetişim ve telekomünikasyon alanlarında önemli bir birikim elde ettiğimi söylemek sanırım yersiz olmaz. Haliyle deneyimlerimi en çok paylaşmak istediğim alanlar da bunlar. Yazılarımın başlangıcını da, bizzat masanın her tarafında yer aldığım ve çok sevdiğim telekomünikasyon/iletişim sektörü ile yapmak istiyorum.

Hadi başlayalım…

Telekomünikasyonun temelleri: Türkiye’de ilk adımlar

Telekomünikasyonun tarihine bir göz atalım, geçmişe doğru yolculuğa çıkalım. Türkiye’de telekomünikasyonun temelleri, 1924’da benzer örnekleriyle birlikte kurulan Posta Telgraf Telefon İdaresi’ne (PTT) dayanır. Telekomünikasyonun geçmişini anlatırken bu kurumdan bahsetmeden geçmek mümkün değil.

O yıllardaki sabit telefon genişlemesi ve yenilikler, İnternet devrimine kadar, aslında çok büyük sıçramalar içermeyen teknolojik gelişmelerle sürdü. Bu resim dünyanın geri kalanında da aşağı yukarı böyleydi. Arka planda gelecekte ardı ardına devrimlere yol açacak teknolojiler filizlenirken ön yüzde kamunun sahip olduğu, rakibi ve bağımsız düzenleyici kurumu olmayan yerleşik şirketler vardı.

Teknolojide dönüşüm: Analogdan sayısala

İlk dönemlerde kullanılan analog teknolojik altyapının, sonradan “sayısal” teknolojiye geçmesi, PTT gibi işletmelere büyük esneklik sağladı ve hızlı bir büyüme getirdi. Türkiye, 1970’lerde aldığı akıllı Ar-Ge inisiyatifleriyle bu alanda öne çıktı ve iki önemli şirket kurarak durağan ilerleyen telekomünikasyon sektörüne canlılık kattı. 1967’de Kanadalı Northern Telecom ile ortaklık olarak kurulan Netaş ve 1984’te ABD kökenli IT&T’nin Belçika’daki iştiraki BTM ile kurulan Teletaş altyapının en son teknoloji ile yaygınlaşmasında PTT’ye büyük destek verdiler. PTT’nin bu ileri görüşlü hamlesi, kurumun teknolojide etkin bir know-how transferi ile lider konuma gelmesini sağladı.

1980’lerde, Turgut Özal’ın başlattığı dönüşüm ve serbestleşme hareketleri iletişim alanında kendini gösterdi. Türk halkının yıllardır beklediği telefon erişiminin rekor büyüklükte yatırımlarla hızla yaygınlaşması büyük bir değişim yarattı. 1987’de haberleşme altyapısına yapılan yatırım 900 milyon dolar seviyesine ulaştı. Bu tutar, 1980’de yüzde 0,3 olan telekom yatırımlarının GSMH’ye oranında yüzde 1’in aşılması anlamına geliyor. Bu hamleyle eskilerin eve telefon bağlatmak için beklediği rekor süreler ortadan kalktı. 1980’de 1,9 milyon olan telefon abone sayısı 1990’da 11 milyonu geçti. Böylece tüm haneler ve hane halkı, teknoloji ile ilk defa bu kadar yakın temasa geçmiş oldu. Bu büyüme uzun süre hızla devam etti ve beraberinde pazarda yapısal değişiklikleri de getirdi.

Telekomünikasyonda yapısal dönüşüm: PTT’nin Ar-Ge girişimleri ve dış ortaklar

Ancak PTT’nin kamu mantığıyla yönetilmesi, bu değişimi ve büyümeyi karşılamakta yetersiz kalıyordu.

PTT bünyesindeki Ar-Ge oluşumlarının, yabancı ortaklarla dışarıda devam etmesi sektöre büyük canlılık getirdi ve iletişim ağının yaygınlaşmasının önemli katalizörlerinden birisi oldu. O dönemde, PTT’nin bu hızlı büyüme için herhangi bir kamu desteği almadan, tamamen kendi yarattığı finansman modeli ile bu başarıyı sağlaması dikkat çekici bir durumdu. Bu model, bugün hâlâ içinde kamunun olmadığı yapılar için de yaygın olarak tercih ediliyor. Büyük organizasyonların en çevik ve en esnek yapılara sahip olduğu düşünülenler dahi yeni bir yıkıcı yenilik fırsatı ortaya çıktığında bunu dışarıda, bağımsız bir yapıda ve işi bilen bir ortakla yapmayı tercih ediyor.  

O günlerin Türkiye’sinde bu adımları atabilmek hem büyük bir vizyon hem de cesaret istiyordu. Planlı büyümenin arkasında böyle esaslı dönüşümleri başlatan pek çok isimsiz kahraman vardır, hepsini saygıyla anıyorum.

Mobil iletişim çağına geçiş: Türkiye ve ilk mobil deneyimler

1980’lerde iletişim altyapısını genişleten Türkiye, 1990’ların başında mobil iletişim ile tanıştı. İlk olarak NMT (Nordic Mobile Telephony) teknolojisiyle başlayan mobil iletişim, aslında büyük bir devrim niteliğindeydi ve GSM teknolojisinin de önünü açtı. PTT, mobil teknolojide yeterli uzmanlığa sahip olmadığı için, daha önce gelir ortaklığı modeliyle başlattığı denemeleri iki şirketle daha uygulamaya koydu. Bu şirketler daha sonra Turkcell ve Telsim olarak varlıklarını sürdürdüler.

Sektörün sonraki on yıllara damgasını vuracak büyük dönüşümü başlamıştı. PTT de bu iki ortağı ile bir anlamda serbestleşmenin ilk adımını atarken kendi yapısal dönüşümünü de başlattı. Posta ve telekom işleri 1994’te ayrıldı ve hikâyenin sonraki kısmının en büyük aktörü “Türk Telekom” ortaya çıktı.   

O dönemlerde, mobil cihaz fiyatları ve kullanım ücretleri oldukça yüksek olmasına rağmen mobil iletişim inanılmaz bir hızla yayıldı. Ancak PTT, bu iki şirketin ileride kendisine rakip olabileceği ihtimalini dikkate almamıştı. Nitekim dört yıllık ortaklıktan sonra 1998’de Turkcell ve Telsim kendi lisanslarını aldılar. O güne kadar çok hızlı büyüdüğü düşünülen mobil iletişim bu hamleden sonra bambaşka bir ivmeye kavuştu. Mobil teknoloji bu şekilde geleneksel yapıları zorlarken “İnternet” denilen yeni icat da akademinin ve ordunun sınırlarının dışına çıktı ve sahaya indi. Böylece sektörün yüzyılda gördüğü değişimin çok daha fazlasının sonraki on yıla sığdığı yepyeni bir dönem başladı.

Zaman zaman buralara da dönerek, bu büyük dönüşümü detaylarıyla konuşmak için görüşmek üzere…

 


Yazarlar

Çok Okunanlar