Türkiye'den küresele telekomünikasyonun evrimi
1980’lerin başında İskandinav ülkeleri kaynaklı NMT (Nordic Mobile Telecommunication) teknolojisi ticari olarak kullanılmaya başlandı. Türkiye’de bu teknoloji “araç telefonu” olarak biliniyordu. Daha sonra NMT 1990'ların başında yerini yine Avrupalı diyebileceğimiz GSM standardına bırakırken, biz buna dünyada başka hiçbir yerde görülmeyen bir tanımlamayla “cep telefonu” dedik. Bugün bizim hâlâ bu isimle andığımız, dünyanın “mobil” dediği cihazların arkasındaki teknoloji beşinci jenerasyonuna ulaştı ve her yeni jenerasyonunda dünyada yeni bir teknolojik sıçramaya vesile oldu.
Yine birinci ve ikinci neslin yıllarına dönecek olursak, dünyadaki yaygın eğilimin bir yansıması olarak ülkemizde de Türk Telekom’un özelleştirilmesi öncelikli bir gündem maddesiydi. Özelleştirme öncesinde yapılan şirket değerleme çalışmalarında, iletişimin sonraki 15-20 yıllık süreçteki potansiyel gelişimi dikkate alınıyor, bu da çok yüksek değerlere ulaşılmasına yol açıyordu.
O dönemde Türk Telekom mobil sektörde gelir paylaşımı yaptığı Turkcell ve Telsim’den gelir elde ediyordu. Ancak 1994'te başlatılan bu model dört yıl sonra Turkcell ve Telsim'e doğrudan lisans verilmesiyle son buldu. Böylece Türk Telekom bu hızla büyüyen pazardan aldığı geliri tamamen kaybederken, kendisine ait bir mobil lisansı olmadığı için ileride de cılız bir telefon şirketine dönüşme riski oluştu. Bu noktada yapılan stratejik bir müdahale ile yeni mobil lisanslar verilirken bunlardan birisi Türk Telekom'a tahsis edildi, böylece ülkenin yerleşik operatörünün oyunun dışından kalmasının önüne geçildi.
Büyük bir yatırım bankasının yaptığı değerleme çalışmasında, Türkiye’nin iletişim alanında gelecekte ulaşabileceği noktaya dair tahminler vardı. Bu çalışma, Türkiye'nin kişi başına milli gelir seviyesini referans alarak sektörün belirli bir seviyenin ötesine geçemeyeceği varsayımına dayanıyordu. Bu şekilde yatırım bankası ülkemizde cep telefonu müşteri sayısının en fazla 7 milyona ulaşabileceğini öngörüyordu. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), çok daha iddialı bir projeksiyon yaparak müşteri sayısının 2005 yılında 30 milyona ulaşabileceğini öngörmüştü. Gerçekleşen ise 43 milyon oldu.
Dünyada da benzer bir trend vardı. Sabit penetrasyon (yüz kişiye düşen hat sayısı) dünya genelinde 1997’de yüzde 14 iken on yıl sonra ancak yüzde 19’a geldi. Aynı dönemde mobil penetrasyon yüzde 4’ten yüzde 50’ye çıktı yani cep telefonu yirmi yıl gibi bir sürede dünya nüfusunun yarısına ulaşmış oldu.
Hal böyle olunca, genişbant internetle yeni bir dönüşüm hikâyesi başlayıncaya kadar, sektör mobil üzerinden büyüdü. 1994’te dünya genelinde telekom operatörlerinin toplam geliri 500 milyar dolar iken 2005’te bu değer iki katına çıktı ve bu büyüklüğün yüzde 35’i mobilden geliyordu. Bugün ise sektörün geliri 2 trilyon dolar ve artık bunun yarıdan fazlası mobil kaynaklı.
Bu değişimin yansıması Türkiye pazarında da açıklıkla görünüyordu. Lisans alalı henüz iki yıl olmuşken, Turkcell Amerikan borsasında 11 Temmuz 2000 tarihinde halka arz edildi. New York Borsasında (NYSE) işlem görmeye başlayan ilk Türk şirketi olan Turkcell’in o günkü şirket değerlemesi 17,3 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Turkcell’in halka arzından beş sene sonra, 1840’ta temelleri atılmış olan sabit iletişim imparatoru Türk Telekom ise kıyasıya rekabetin yaşandığı bir ihale ile ancak 12 milyar dolar değerleme ile özelleştirilebildi. Bu iki şirket değerlemesindeki farklılık, mobilin yükselişinin en önemli göstergesi idi.
Bu veriler, mobil iletişimin müthiş bir pazar haline geldiğini ve sektörü büyük bir dönüşüme zorladığını gösteriyordu. İletişim altyapısı hızla genişlerken, kendi ekosistemini de oluşturmaya başladı. Nokia ve Ericsson başta olmak üzere, cep telefonu üreticileri piyasaya yön veriyordu. Uzakdoğu ve Amerikalı firmalar devreye girinceye kadar, ses ve metin haberleşmesi dünyasının hakimi Kuzey Avrupalı bu ikili idi. Fazla değil 10-15 yıl sonra, mobil iletişim devrimi, bu ikiliyi de cep telefonu üretim piyasasından silip süpürecekti.
Aslında olan, mobil teknolojinin getirdiği yeni değer önerisinin yepyeni bir ekosistem ortaya çıkarmasıydı. Mobil teknoloji telekom işini hem "hane" odaklı olmaktan çıkardı, hem de "ses" ile sınırlı olan kapsamını değiştirdi. Bugün ülkemizin nüfusu 85 milyon civarında ve 83 milyon mobil kullanıcı var. BTK'nın tanımlamasına göre 72,6 milyon müşteri mobil üzerinden genişbant internet hizmetini kullanıyor. Sabit tarafta ses hizmeti alan abone sayısı 9,4 milyon, internet abonesi ise 19,2 milyon. Hizmetin konumu evden çıkıp insanın ayak bastığı her yere dönüşürken, hizmetin tanımı da artık ses değil veri olunca değerin "akıllı" cihazlar etrafında şekillendiği yeni bir ekosistem ortaya çıktı.
Bu yeni dünyanın ilk akla gelen oyuncusu Apple'ın 2023 cirosu 383 milyar dolar, bunun 200 milyar doları iPhone'dan geliyor. Apple'ın cirosu dünyadaki en büyük üç telekom operatörünün toplam geliri kadar. Ancak değişimin ve değer kaymasının farklı büyük bir adresi daha var: Telekom operatörlerinin "over-the-top" diye isimlendirdiği ve kimine göre sektörü büyüten, kimine göre sektörün cazibesini yitirmesine neden olan internet çağının girişimleri, Netflix, YouTube, Spotify vb. yeni oyuncular. Telekom dünyasından o tarafa bakınca nasıl görünüyor, onu da başka bir yazıda ele alalım…
"Teknoloji" Kategorisinden Daha Fazla İçerik
Yazarlar
Çok Okunanlar
-
forbes.com.tr
Dünyanın en zengin 10 kişisi (Kasım 2024)
-
forbes.com.tr
En zengin Türklerin sıralaması nasıl değişti?
-
Nilgün Balcı Çavdar
Türk Milyarderler
-
forbes.com.tr
Milyonlarca Stanley Kupası piyasadan geri çekiliyor
-
forbes.com.tr
2024'ün ilk 10 ayında en çok satan elektrikli otomobiller